/i/İnanç

İnanç
  1. 1.
    -1
    Gerçekten de, Arap tıp literatürünün yazarları kaynaklarının büyük oranda Hint ve Yunan tıp gelenekleri olduğunu kabul ediyorlar. Örnek olarak 850′li yıllarda Hristiyanlıktan islam’a giren Ali at-Tabari‘nin Mezopotamya’nın Samarra kentinde yazdığı en erken Arap tıp özeti olan ‘‘Bilgeliğin Cenneti” [49], [50] isimli eserini verebiliriz. O kitabında, tezini yazarken Hipokrates ve Aristo tarafından belirlenen kuralları izlediğini söyler. Bilgeliğin Cenneti toplam 360 bölüm ve 40 tez içerir, 325. bölümün başlangıcının ismi ise ”Hindi Kitapların Özetlerinden” adını taşır. Bölüm 330, Sushruta‘dan (Eski Hint Cerrahı) ”Embriyo ve Uzuvlarının Oluşumu”, Embriyo’nun sperm ile adet (regl) kanlarının karışması sonucu oluştuğunu söyler (aynı Aristo gibi!) ve ve embriyonun çeşitli bileşenlerini açıklar. Tıp tarihçisi Arthur Meyer, Arap embriyoloji geleneğinin tümünü özetlerken at-Tabari’nin büyük ölçüde Yunan geleneklerine bağımlı olduğunu, bu konuda Araplardan çok az bilgi edinilebildiğini ima eder. Ayrıca Aristotales ve Galen öğretilerinin bin yılı aşkın bir süre, hiçbir bilinen Arap meslektaşı olmadan yan yana hayatta kalmış olması nedeniyle herhangi bir Arap tıbçısının olduğu şüphelidir [51].
    Ortaçağ filozofu Ibn Qayyim al-Jawziyya‘nın yazılarından olağanüstü bir pasaj sonraki Arap yazarlarının Yunan doktorlara ne denli bağlı kaldıklarını gösterir; sürekli bir müzakerede [52] Hiopkrates’in eserlerinin ve sözlerinin Kur’an ve Hadisleri açıkladığını söylenirken başka seferde Kur’an ve hadisler Hipokrates’i açıklamak için kullanır. Örnek olarak:
    … Hipokrates, ’bazı membranlar (zar) başlangıçta oluşur, diğerleri ikinci aydan sonra ve diğerleri üçüncü ayda oluşur‘ der. Bu Allah’ın neden ”sizi de annelerinizin karınlarında, üç karanlık içinde, bir yaratışın ardından diğerine çevirerek yaratıyor” dediğinin açıklamasıdır. Bu membranların her biri kendi karanlığına sahip olduğu için, Allah yaratılış aşamalarını ve bir evreden diğerine dönüşümünden bahsettiğinde, aynı zamanda zarların karanlıklarından da bahsetmiş oluyor. Çoğu tefsirciler ise bu üç karanlığı; ‘karın karanlığı, rahim karanlığı ve plasenta karanlığı‘ diye açıklar … Hipokrates ”kulaklar ve gözler berrak sıvı ile dolduklarında açılır (oluşur)” der. Peygamber de ”ben yüzümü yapıp şekil verene ve bana görme yeteneği ile duyma yeteneği verene taparım” der. vs.vs.[53]
    Bu paragraftaki italik yazı Hipokrates’in öğretileri, altı çizili italik yazılar Kur’an ayeti ve Hadis ve ince italik yazı ise çoğu islam yorumcusunun görüşüdür. Elbette muhafazid’in zamanında aydınlar da Yunan ve Hint tıbbına aşikardı.
    Bilinen diğer embriyologlar da Galen’in çalışmalarına yeni hiçbirşey eklemediler, örnek olarak Canon Medicinae (ibni Sina’nın Galen’in öğretilerini derlediği angiblopedisi) isimli eseri yazan Abu Ali al-Hasan Ibn ‘Abdallah Ibn Sina. iskenderiyeli Clement de bu konuda tanıdık bilgilere sahipti ve embriyonun erkeğin spermi ile kadının adet (regl) kanlarının birleşiminden oluştuğunu düşünüyordu. Nicomedia’lı Lactantius ise M.S 325′de açtığı yumurtaların değişik gelişim evrelerini incelemiştir.

    9. Sonuç
    Prof. Moore bile Kur’an’daki bilimsel gerçekler konusunda yeterince tatmin olmamış görünüyor, son derece saygın bir anatomi profesörü olduğu için ününü riske atmaktan korkuyor. Kitabının islami basımı mevcut değil, ne British Kütüphanesi’nde ne de Amerika Kongre Kütüphanesi’nde, hele kaldı ki diğer Batı ülkelerinin tıp kütüphanelerinde [54]. Muhtemelen Moore, sadece islami öğretilerin bilinen bilimle çeliştiğinin değil, bilimin kitabının standart versiyonunda yazdıklarıyla da çeliştiğinin farkında olmalı. Ve ironik bir şekilde kitabının ilk bölümü olan “Embriyoloji Tarihi“nin kaynakçası olarak hem Standart hem de islami Versiyonlarının her ikisinde de, Needham‘ın embriyoloji tarihi hakkındaki önemli eserini gösterir [55]. Ancak Needham Arapların embriyolojiye dair iddialarından hiç etkilenmemiştir ve hemen hemen 60 sayfa eski Yunan, Hint ve Mısır embriyolojisi hakkında yazmıştır. O bir sayfadan daha az bir yazıda bütün Arap tıp geleneğini reddeder, sonuç olarak ”Arap bilimi haklı olarak optik ve astronomi gibi başarılı olduğu belli alanlarda ünlüdür, ancak embriyolojiye katkıları büyük değildi” der. Embriyoloji hakkında Kuran’da bazı ayetleri listeledikten sonra, sadece “Aristoteles ve Ayerveda’nın yedinci yüzyıldaki yankıları” [56] diyerek onları reddeder, başka bir deyişle Yunan ve eski Hint öğretilerinin bir karışımı olarak bahseder. ”insanın Gelişimi” isimli kitabının en son basımında (1998) Moore da okuyucularını Basim Musallam‘ın Kur’an’ın emriyoloji bilimiyle Galen’in öğretilerinin ne kadar benzer olduğuna dikkat çektiği başka bir denemesini içerdiği bir kitaba yönlendirir ve bu ilişkinin ne derece yakın bir ilişki olduğu da eski islam bilginleri tarafından hiçbir zaman sorgulanmamıştır [57].
    Sonuç olarak Kuran’da Modern embriyoloji ile ilgili hiçbir açıklama yer almamaktadır, Kuran, direk olarak kendisinden birçok yüzyıl önce eski Yunan ve Hint doktorlarının gözlemlerle ortaya attıkları yanlış teorileri içermektedir. Bırakın bilimsel olmayı Kuran aksine bilimle çelişmektedir. Eski hekim ve doktorların eserleri muhafazid’den sadece bir önceki yüzyılda Süryanice’ye çevrilmiştir, bu nedenle de Yunanca bilmeyenler de bu eserleri okuyup anlayabilmiştir. Biz Sahabelerden Yunan çevirilerinin korunup öğretildiği, aynı tıp okulunda eğitilmiş doktorlar olduğunu biliyoruz. Ve hatta Kur’an’ın embriyoloji hakkındaki en az bir ayetinin, Mu’minun Suresi 14. ayetin, muhafazid’in sözünden başka birilerinin yani onun arkadaşlarının sözleri olduğunu da biliyoruz. Zorunlu olarak Kur’an’ın iddia edilen ilahi kimliğinin kanıttan uzak olduğu, embriyolojik açıklamaların aslında Tanrı değil de insan kaynaklı olduğu sonucuna varıyoruz.
    Bu yazı Dr. Lactantius’un 1999 tarihli ”Embryology in the Qur’an” isimli ingilizce makalesinin Türkçe çevirisidir.
    Tümünü Göster
    ···
   tümünü göster