/i/İnanç

İnanç
  1. 1.
    -1
    Başka bir hadise göre: “ Bu ikisi­nin birleşmesi sırasında erkeğin menisi kadınınkine galip gelirse, Allah’ın emriyle oğlan doğar. Kadının menisi erke­ğinkine galip gelirse Allah’ın emriyle kız doğar” [25]. Elbette bu hadiste baskın özelliklerden (baskın karakter) ve resesif (çekinik) genlerden bahsedilmiyor, bazı Müslümanlar bunu iddia ettilerse de [26] bu hadiste anlatılanlar basit bir şekilde Hipokrates‘in yanlış inancını tekrarlamaktan öteye gitmemektedir. Hipokrates, yanlış olarak erkeklerin ve de kadınların hem dişi ve hem de erkek spermler ürettiğini ve doğan çocuğun cinsiyetinin miktar ve güç bakımından anne ve babanın sıvısından hangisi baskın gelirse ona göre belirlendiğini sanıyordu.
    “… Kadın ve erkek çiftler eşit şekilde hem erkek hem de dişi spermler içerirler (Kadından daha güçlü olan erkek ancak güçlü bir spermden geliyor olmalıdır). Bir diğer nokta da; a) eğer çiftlerin her ikisi de güçlü sperm üretirse o zaman çocuk erkek olur, oysa b) eğer çiftin her ikisi de zayıf (güçsüz) sperm üretirse bu durumda çocuk kız olur. Ancak c) eğer çiftlerden her biri değişik sperm üretirse (biri güçlü biri güçsüz) bu durumda miktar bakımından kimin spermi baskın gelirse çocuk ona göre cinsiyet alır. Varsayalım güçsüz sperm, daha güçlü spermden miktar olarak daha çok olsun; o zaman daha güçlü sperm kaybeder ve güçsüz spermle karışır, bu durumda doğacak çocuk kız olacaktır. Eğer bunun tam aksi olursa yani daha güçlü sperm güçsüz sperme miktar olarak baskın gelirse bu durumda güçsüz sperm kaybeder ve sonucunda doğan çocuk erkek olur” [27].
    Eski bir hadiste, muhafazid, “Erke­ğin suyu beyazımtrak ve kadınınki sarımtrak olur” der. Bu daha çok, gelişmekte olan civciv-yumurtası içinde bulunan ve Aristoteles‘in incelediği için bildiği, yumurtanın beyaz ve sarı içerikleri gibi duyuluyor [28].
    Sonra aynı hadise göre, görünüşe göre embriyoya şeklini vermesi için Allah tarafından bir melek yollanıyor ve melek Allah’a ”bu bebeğin cinsiyeti ne olacak” diye soruyor. Hadiste anlatılanlara bakmaksızın, aslında cinsiyet sonradan değil, tam olarak ilk döllenme esnasında önceden belirlenmiştir. Eğer döllenmiş yumurta iki tane X kromozumu içeriyorsa doğacak çocuk kız, veya bir X ve bir Y kromozomuna sahipse erkek olur. Bunun yanında hadiste meleklerin embriyo gelişiminin kaçıncı gününde gönderildikleri de belirsizdir (Hudhaifa bin Usaid, muhafazid peygamberin bu süre hakkında “40 ya da belki de 50. günde, 42 değil” dediğini rivayet ederken Abu Tufail ise muhafazid peygamberin Hudhaifa bin Usaid’a spermin anne karnında 40 gün kaldığını rivayet ettiğini iddia eder). Hipokrates ise erkek üreme organlarının gelişiminin 30 günde ve kadın üreme organlarının ise 42 günde tamamlandığını düşünüyordu [29]. Bu nedenle meleğin anne karnındaki çocuğun cinsiyetini öğrenmek için 42 gün beklemesine şaşmamalıyız. Gerçekte ise önce gebeliğin 7. haftasında yumurtalıklar ve testisler özdeş olarak ortaya çıkar ve ve dış genital organlar sadece 9 hafta civarında farklılaşmaya başlar.
    Zümer Suresi 6. ayette; ”O sizi annelerinizin karnında, bir yaratılıştan sonra başka bir yaratılışla (halden hale geliştirip dönüştürerek) üç karanlık içinde yaratır” denilir. Bu ayetin birçok yorumu vardır, Suyuti‘nin de dahil olduğu bazı yorumcular fetusu çevreleyen 3 tane zarın olduğunu, birincisinin bebeğe besin taşıdığı, ikincisinin idrarı emerken üçüncüsünün de atık maddeleri emdiği şeklinde yorumlarlar. Bir diğer görüşe göre ise bu 3 karanlık fetusun oturduğu karın duvarı, rahim duvarı ve amniyon kesesi olarak yorumlanır. Bunlar, Hipokrates‘in rahim içindeki amniyon kesesinde bulunan yavruları gözlemlemek için hamile dişi köpekler üzerinde yaptığı otopsisinde de açıkladığı gibi [30] tamamen çıplak gözle gözlemlenebilecek şeylerdir . Hem rabbini geleneklerinin ve hem de büyük bilim adamı Gaius Plinius Secundus‘un anlatımına göre [31] bundan oldukça daha korkutucu bir yöntemi ise Kraliçe Kleopatra fetuslarını görmek istediği hamile kadın kölelerinin (cariyelerinin) rahimlerini yarıp açarak uygulamıştır. Ayrıca, Romalılar bebeğini doğuramadan ölen hamile kadınların rahmini açmak için özel yöntem bulmuşlar ve kadın ile ölü bebeğini geleneklere göre yan yana gömerlerdi, böylece bu doğuma ”Sezeryan Ameliyatı” ismi verildi ve bu tıpta kullanılan bir terim oldu.
    Müslümanlar Abese Suresi’nin 20. ayetinde anlatılanların Allah’ın bebeğin doğumunu nasıl kolaylaştırdığı ile ilgili olduğunu vurgular fakat bu Ahkaf Suresinin 15. ayetiyle çelişir (”Annesi onu güçlükle taşıdı ve onu güçlükle doğurdu”). Aslında Abese Suresi’nin 19. ayeti insanın bir damla meniden veya spermden yaratıldığından bahseder ve 21. ayet insanın ölümünden ve defnedilerek gömülmesinden bahseder, bu yüzden 20. ayetin doğum sürecine atıfta bulunmaması, bunun yerine insanın bütün hayatının Tanrı tarafından kolaylaştırılmış olmasına atıfta bulunması tamamen mantıklıdır. Bu bağlamda ayet daha mantıklı bir hal alıp Ahkaf Suresinin 15. ayetiyle de çelişmeyeceği gibi çocuk doğurmanın bir kadının hayatında yapabileceği en tehlikeli şeylerden biri olduğu gerçeğine de karşı olmaz (Mozambik’de kadınlar arasında en sık görülen 7. ölüm nedeni çocuk doğurma vakalarıdır ve dünya genelinde her 53 dakikada bir kadın iş yerinde çalışırken ölmektedir). Bu anlamda incil’deki öğreti, kadınların ağrı çekerek doğum yapması (Yaratılış 3:16), çok daha gerçekçidir.
    Ahkaf Suresi 15. ayette, ”ve onun anne karnında taşınması ve sütten kesilmesi 30 aydır” denilirken Lokman Suresi 14. ayette ise ”onun sütten kesilmesi de iki yıl içinde olur” denilir. Bu normal bir hamilelik süresinin 6 ay olduğu anldıbına gelir. Günümüzde yeni doğan bebekler için geliştirilmiş yoğun bakım üniterleri sayesinde gebeliğin 24. haftasında erken doğan bebeklerin sadece küçük bir oranı -her ne kadar birçok durumda ağır derecede özürlü olarak olsa da- hayatta kalabiliyor. muhafazid’in verdiği süre sonunda (6 ay) doğan bebekler ise hayatta kalamaz, zira bu çok erken bir yaştır ve Kur’an normal hamilelik süresi için ön gördüğü tarihle çılgınca bir hata yapmıştır.
    Ahzab Suresinin 4. ayeti ”Allah, hiçbir adamın içine iki kalp koymamıştır” der. Ancak bugün tıpta kalbin duplikasyon ile çoğaltılması onaylanarak buna izin verilmiş ve her ne kadar isteksizlikle de olsa Geoffrey-Saint-Hilaire ve Littre, Meckel, Colomb, Panum, Behr, Paullini, Rhodius, Winslow ve Zacutus Lusitanus gibi ünlü anatomistlerin de dahil olduğu herkes bunu kabul etmiştir [32].
    Kur’an’da başka yerlerde fantastik gelişmiş ve çok anlamlı emirlerin var olduğu iddia edilmiş olsa da aslında bunlar da daha önceden biliniyor ve çok daha eski uygarlıklar tarafından da uygulanıyordu. Bakara Suresinde 222. ayette Alllah muhafazid’e “Aybaşı (adet-regl) bir rahatsızlıktır. Ay hâlinde kadınlardan uzak durun. Temizleninceye kadar onlarla cinsel ilişkide bulunmayın” der. Oysaki bundan 2000 yıl önce Musa, “‘Âdet gördüğü için kirli sayılan bir kadınla cinsel ilişki kurmayacaksın” diye emir almıştır (Tevrat-Tora Kitabı=Levililer 18:19), ancak ama bu emir kesinlikle sağlık nedenlerinden ötürü olmayıp tamamen dinsel ve ritüelsel nitelikli bir emirdir. Bazı Müslümanlar ellerinde bilimsel deliller olmadan adet döneminde kadınla cinsel ilişkiye girmenin, her ne kadar bu döenmde cinsel birleşim bir çift için rahatsız edici olabilse de, erkeklerde kısırlığa yol açacağını veya endometriozis ile fallop tüplerinin hasar görmesine neden olabileceğini iddia etmişlerdir. Ama en önemlisi ay başı bir hastalık olmayıp aksine yararlıdır; gerçekten de endometrium tabakasının dökülmesi rahmin rahim kanserinden korunmasına yardımcı olur. Hormon preparatı Progesteron, postmenopozal kadınlarda (yani menopoz sonrası dönemine giren kadınlarda) endometrium tabakasının birikerek onu kanser etmesini engellemek için kadının her ay olması gereken yapay ay başına ikna etmek için hormon replasman tedavisine dahil olmak zorundadır aksi taktirde bu kadında kansere yol açabilir!
    Tümünü Göster
    ···
   tümünü göster