1. 1.
    +2
    kizla ilk bulusmamizda basima gelen talihsizlikler

    tam 2 yıldır bu kızın peşindeydim üniversitede. okulu mokulu giblemiyordum. bir buluşma ayarlayabilmek için kızın bütün arkadaşlarıyla akraba olmuştum adeta. ama kız nuh diyor peygamberle taşak geçiyordu. peki ben pes ettim mi? hayır. sonunda da emeklerimin karşılığını aldım ve kızla buluşmayı kopardım.

    şansım dönmüştü bir anda. 'nereye gidelim?' soruma 'buralarda hiç güzel yer yok, size geleyim beraber yemek de yaparız.' diye karşılık verdi. sevinçten kuru kuru 31'i patlattım iki dakikada.

    kızı ilk gördüğüm gün internetten aldığım ve dolapta sakladığım pahalı parfümümü dikkatlice kutusundan çıkarıp havaya doğru sıktım ve kuul bir hareketle içinden geçtim. aman allahım bu ne güzel bir kokudur. bayılır gibi olunca masaya tutunup yavaşça oturdum. zenginlerin hayatı çok zormuş diye kendi kendime biraz konuştuktan sonra kalkıp evi bir güzel toparladım, köşe bucak sildim. bu arada da koltuğun altında aylar önce kaybettiğim uğurlu charizard tasomu da bulmanın sevincini yaşadım. hemen sıvı sabunla ve arka fonda vivaldi'nin mevsimlerinden biriyle patlattım 31'imi.

    zaman çok hızlı geçmiş ve kız 'geliyorm, 5 dakkaya ordaym:)' mesajını atmıştı. gülücüğe odaklanacaktım da vakit yoktu. evi son kez bi kontrol edip beklemeye başladım. 3 dakika 50 saniye sonra karnımda tarif edemeyeceğim bir ağrı baş gösterdi. heyecandandır diye geçiştirmeye çalışsam da arkaümden çıkmaya çalışan şey heyecan gibi soyut bir şey değil, dün akşam yediğim adana kebap gibi gayet haşmetli ve maddesel bir şeydi.

    tuvalete girsem kız kapıda kalabilirdi. daha kötüsü eve gelince hemen tuvalete girmek isteyebilir ve oracıkta ruhunu teslim edebilirdi. ben de artıklarımı içimde yok etmeye çalışmayı seçtim. bir keşiş kadar vücut kontrolüm olmasa da otobüs yolculuklarında içine osurmak eylemini uzun yıllar başarıyla gerçekleştirmiş biri olarak, kendime olan güvenim tamdı.

    derken kapı çaldı...

    alt bölgelerimdeki baskının bana verdiği yetkiye söve söve, çaplin yürüyüşle zor bela kapıya ulaştım. kapıyı az önce yaramazlık yapmış 4-6 yaş grubu şişman çocuk gülümsemesiyle açmak zorunda kaldığım için kısa süreli olarak kendimden utandım ve intihar etmeyi düşündüm. kız içeri girince vazgeçtim. ayakkabılarını çıkardı. çorapları açık yeşildi ve üzerinde dört yapraklı yonca motifleri vardı. onu ilk defa çorapla görmenin gibim üzerindeki etkisi büyük olmalıydı aslında ama midem ve arkaüm ortaklaşa olarak onun karar mekanizmasını tuzla buz ediyordu. 'sen geç salona ben şimdi geliyorum.' diyerek onu salona uğurladım ve mutfağa geçtim.

    sağ elimi kıvırıp buzdolabının üstüne ve kafamı da onun üstüne koydum. sağ dizimi seri hareketlerle sallıyor ve içimdeki devasa kütleyi yok etmenin yollarını düşünüyordum. ama daha fazla burada kalamazdım. kız sıkılıp gidebilirdi. kendimi toplayıp salona geçtim. kevaşe hemen bilgisayarımı açmış ve facebook'ta arkadaşlarının paylaştığı son resimlere bakıyordu. 'çabuk alıştın eve ehehe' dedim. 'hıı' dedi. 'yemeğe şimdi mi başlayalım yoksa önce biraz sohbet mi edelim?' diye sordum. 'otur işte ya, daha erken.' dedi.

    cevaplarında kullandığı ses tonu az kalsın kendisinden nefret etmeme sebep olacaktı. ama açık yeşil yonca motifli çorapları, uzun saçları ve bünyesinde gib barındırmayan bir vücudu vardı. bu da kredisinin baya yüksek olmasını sağlıyordu. yanına oturup baktığı fotoğraflara baktım ben de. ara sıra 'bak bu güzelmiş.' deyip orada benim de olduğumu hatırlamasını sağlıyordum. bu sırada alt bölgemdeki sorun da git gide dayanılmaz bir hal almaya başlamıştı. hatta sürekli hareket etmemden rahatsız olup 'bi dursana ya deprem oluyor zannediyorum.' diye espriyle karışık bi laf da yemiştim.

    dakikalar geçiyor kız gözlerini facebook duvarından ayırmıyordu. ben içimden mark'a zuckerberg'e hatta tesla'ya bile sövüyor, kız gittikten sonra facebook'umu sonsuza kadar kapatmaya yeminler ediyordum. kıvranmalarım da baya artmıştı. hakimiyetimi kaybetmek üzereydim. kız yüzüme bakıp (evet yüzüme baktı.) 'iyi misin ya, kıpkırmızı oldun?!' dedi.
    'evıt!' dedim. hayatımda kurduğum en zor cümleydi. bir harf daha fazla olsaydı ağzımdan sıçardım kesin biliyorum. 'yok yok iyi değilsin sen.' diyerek ayağa kalktı. derin bir nefes alıp ben de kalktım 'iyiyim ya gerçekten, otur sen.' dedim. 'hayır, su gibi terlemişsin hemen doktora gidiyoruz.' diyerek beni kolumdan çekiştirmeye başladı. 'ya yok bi şeyim, otur işte.' diye üsteledim ama nafile. tüm gücüyle beni çekiştirmeye devam ediyordu. bir anda durumumu unutup aksi yöne doğru kendimi zorlayınca buaaaaazurazurazurazaaaaaaaa sesleri eşliğinde içimdeki bütün gazı ve bir parça taku vücudumdan atmış bulundum...

    ortamdaki bütün sesler sustu. bilgisayar uyku moduna, kanal d reklamlara girdi. hafif aydınlık hava bir anda karardı. göz gözeydik. o an saniyeler seneler gibi geçiyordu. gözlerini benden ayırmıyor, o an olanlara anlam vermeye çalışıyordu. kolumu bıraktı. gözlerini benden alıp halıya dikti. derin bir nefes aldı. yüzü ekşidi. benim kanım çekildi. 'hehe' diye durumu kurtarmaya çalışan yavşakça bir gülücük efekti kullanmak zorunda kaldım. gözlerini halıdan kaldırmadı. ekşimiş yüzünü de alıp 6 adımda evden çıktı. bir daha onu ne gördüm ne de başkasının gördüğünü duydum...

    işte beyler, bu da böyle bir anımdır. ders olsun yeni yetme çapkınlara...
    ···
   tümünü göster