1. 1.
    0
    "Mezarınız dünyada değildir"

    Uzak Doğu´dan dönüşünden üç yıl sonra yine bir kervanla Büyük Sahra´ya yollandı. 2500 km yol alarak Sahra´yı aştı ve Mali´ye kadar geldi, Nijer´i gördü, Timbuktu´yu gezdi sonra geriye Fas´a döndü. Sultan´ın hizmetine girerek üç yıl çalıştı ve inanılmaz kitabı "Rıhle-Seyahatname"yi tamamladı. Bazı kaynaklara göre ise, son yıllarında yargıçlık yaptı ve 1369 yılında 63 yaşında öldü. Mezarının yeri bilinmiyor, Tanca´da küçük bir yer onun anısına yapılmış. Onun için Mevlana gibi; "Öldüğümüz zaman, mezarımızı dünyada aramayalım, yerimiz insanların kalbinde olmalıdır." deniyor. Yüzyıllar öncesinde, ulaşımın hemen hemen imkansız hatta ölümcül olduğu bir çağda dünyanın hemen yarısını gezen muhteşem ibni Batuta´nın önünde saygıyla eğilmek gerekiyor. Rihle yani Seyahatname aslında Batuta´nın kaleminden çıkmış değildir, anlattıkları islam bilgini ibn Cücey el-Kelbi tarafından yazılmıştır. Kitaba bazı eklentiler yapmış, dönemin bazı ünlü bilgin ve şairlerinden alıntılar yapmıştır. Hatta, bazı alıntıların başka gezginlerden alındığı da söylenir. iç Anadolu hakkında yazdıkları pek yeterli görünmese de, Afrika hakkında anlattıkları tam anlamıyla coğrafi bir keşiftir, Volga bölgesi için yazılanlar arkeolojik araştırmalara kaynak olmuştur. Hindistan tarihi ile ilgili önemli bilgiler verir. Büyük ulaşım yollarını kara ve deniz olarak anlatır, ülkelerin folklörik, yeme, içme adetlerini, ticaret merkezlerini, sınai ve zirai kaynakları, o dönemin ithalat ve ihracatını, dönemin islam dünyasını ve islami mezheplerin yaşam biçimlerini uzun uzun anlatarak, olağandışı bir kaynak oluşturmuştur. Kitap bu güne kadar altı dile çevrilmiş ve ilk kez 1800 sonlarında Türkçe yayınlanmıştır. Ve yaşadığı çağın gereği olarak fantastik bir dille yazdıklarından birkaç örneği görmek gerek...

    Piramitler hakkında; "Tufan´dan önce malum olan bütün ilimler Yukarı Mısır´da Sad bölgesinde oturan Hunuh denen Hermes´dan alınmıştır. Astronomik hareketleri ve ilahi cevherleri ilk anlatan odur, bilimin ve üretimin kaybolmasından korkarak piramitleri yapmış ve üzerlerine tüm araçları resmeden yine Hermes´dir... Piramitin kapıları yoktur ve neden yapıldığı bilinmemektedir... Bir söylentiye göre tufanlardan korkan bir firavun bilimin, hükümdar eşyalarının ve cesetlerinin kaybolmaması için yaptırılmıştır. içinde bunlar saklıdır... "

    Meryem ve Hz.isa´nın mezarları: Kudüs´de Cehennem Vadisi denen yerde bulunan kiliseye Hz.Meryem´in mezarı deniyor... yine orada bir başka kiliseye de Hz.isa´nın mezarı deniyor ve ziyaret ediliyor ama safi yalandır...

    Garip bir olay: Bir defa Dehli´ye beş günlük mesafede bulunan Afkanbur´daydım... Bir grup derviş gelerek bir gece kalma istediler, bunlara Haydari deniyordu... reisleri zenciydi, bana gelerek etrafında raks etmek için ateş yakacağını söyleyerek odun istedi... ateşi yaktılar ve yatsı namazından sonra kor haline gelmiş ateşin içine girip raksederek yuvarlanmaya başladılar. Reisleri benden gömleğimi istedi ve ateşin içine girerek gömlekle alevleri söndürdü... gömleği bana getirdiğinde ateşin asla etkilememiş olduğunu gördüm.

    Petrol hakkında: Dicle civarında Kıyare denen bir yer vardır, burada bulunan siyah bir yerde zift kaynakları vardır, ziftin toplanması için havuzlar yapılmıştır. Zift zemin üzerinde pek siyah, parlak, yumuşak, hoş kokulu çamura benzer. Kaynakların çevresinde oluşan siyah gölün üzerinde inca bir yosun olup, onu kenara atınca zift olur. Zift çıkarmak istendikçe kaynakta ateş yakılır, ateş rutubeti buharlaştırır sonra zift parçaları ayrılarak çıkarılır. Kufe ve Basra arasında da böyle kaynakların bulunduğu söylenir.

    Anadolu hakkında: Alanya´ya ulaştık... bu ülke dünyanın en güzel memleketidir, Allah diğer ülkelere tek tek bahşettiği güzellikleri burada bir araya getirmiştir. Ahalisi güzel ve temizdir... bunlar için "bolluk, bereket Şam´da, şefkat ise Anadolu´da dır"denmiştir... Bu ülkede bir eve indiğimizde kadın, erkek durumumuzu soruştururlardı. Burada kadınlar erkeklerden kaçmazlar, ayrılacağımız zaman sanki akrabaymış gibi bizimle vedalaşırlar ve gözyaşı dökerlerdi... Alanya büyük bir şehirdir ve ahalisi Türkmen´dir...

    Bir göktaşı: Birgi Sultanı Aydınoğlu Mehmet Bey´in konuğuydum... Sultan bana gökten düşmüş taş görüp görmediğimi sordu. Ben de, ne gördüm, ne işittim dedim. Birgi dışına böyle bir taşın düştüğünü söyleyerek adamlarına taşı getirtti. Sert, parlak ve simsiyah bir taş getirildi... taşçılar çağrıldı... taşı parçalamaları emredildi... dört usta çekiçlerle taşa vurdukları halde taş üzerinde zerre kadar iz meydana gelmedi... sonra Sultan taşı eski yerine göndertti.

    Karanlık Ülke: Bulgar şehrinden geçerek Karanlık Ülke´ye gitmek istedim, kırk günlük yol vardı... vazgeçtim... orası buz deryasıydı... yolcular bu ülkede kırk gün giderler ve Karanlık Ülke´nin yanında kamp kurarlar, getirdikleri malları sınıra bırakıp geri dönerler... ertesi gün geldiklerinde mallarının alınmış olduğunu, yerlerine samur, sincap veya rakun kürklerinin bırakılmış olduğunu görürler. Alışverişleri budur... Oraya gidenler kiminle alışveriş yaptıklarını, bunların in mi cin mi olduğunu bilmezler...

    Taş insanlar: Hindistan´da Laheri şehri dışında Tarna denen yere vardığımızda, insan ve hayvan şeklinde sayısız taşlar gördüm. Bunların çoğu kırılmış, bir baş veya bir uzuv kalmıştı. .. bir sur ile ev duvarlarının izleri vardı... bir ev kalıntısının içinde taş bir peyke üzerinde elleri arkasına bağlı gisi duran taş bir insan vardı... Kalıntılar arasındaki çukurlar pis kokulu sularla doluydu... Bir duvarda Hintçe bir kitabe vardı... yanımda bulunan arkadaşım şöyle dedi; "Tarihçilerin söylediğine göre, burada eskiden çok büyük bir şehir vardı, şehir sakinleri büyük rezaletler işlediklerinden hepsi taş kesildiler. Hintçe kitabede bu insanların 1000 yıl önce uğradıkları felaket anlatılır."

    Cukiler: Bu garip insanlar Hindistan´da Perven şehrinde yaşarlar... aylarca birşey yemez içmezler, çukurlar kazılır, bir tek hava deliği bırakılır ve orada aylarca kalırlar, bir sene kalanını bile işittim... halkın inancına göre bu adamlar bir hap yapıp onu yerler ve uzun zaman acıkmazlar... bunlar gelecekten de haber verirler... kimisi bakışıyla adam öldürür... bir gün Sultan beni yanına çağırdı yanında iki Cuki vardı, onlara benim bir yabancı olduğumu, görmediğim şeyleri göstermelerini emretti... birisi bağdaş kurarak yerden havaya yükselince ben korkudan düşüp bayıldım... bir ilaçla ayıltmışlar... sonra ötekisi heybesinden bir nalın çıkardı, yere vurdu ve nalın mendi kendine havaya yükselip, boşlukta duranın ensesine gidip vurunca adam yere indi... Sultan aklıma zarar geleceğinden korktuğu için daha büyük şeyer yaptırmadığını söyledi

    Adem Peygamber´in ayak izi: Dünyanın en yüksek dağlarından birisi Seylan´da Serendip Dağı´dır, çıkınca bulutlardan aşağısını göremezsiniz... orada Hz. Adem´in ayak izi siyah ve yüksek bir kayanın içinde bulunur. Ayak kayaya gömülerek iz bırakmıştır, boyu 12 karıştır... eskiden Çinliler gelerek kayadaki ayak izinin baş ve yanındaki parmakların izini kırarak oradaki bir tapınağa koymuşlar...

    Yamyamlar: Timbuktu´da müslüman olmayan zenciler insan eti yerler ama beyazların etini yemezler, onlara göre beyaz insan eti gerektiği gibi gelişmemiştir, zenci eti tam kıvamındadır... bir gün bunlardan bir grup Sultan Mensa´yı ziyaret etti, Sultan bunlara ikram olsun diye bir hizmetçi kadını verdi, kadını boğazlayıp yedikten sonra kanını ellerine ve yüzlerine sürdüler... kadın etinin en lezzetli yerleri ey ayasıyla, memesiymiş..

    Kitabın sonu: ibni Cüzey der ki; "Akıl sahibi hiçbir insan ibni Batuta´nın yüzyılın gezgini olduğunu takdir edememezlikten gelemez. Onun için bu milletin gezginidir denilirse abartılmış olunmaz. Benim ibni Batuta´dan yaptığım özet burada son buldu. Bu eserin yazılışı Şubat 1536´da dır... "

    Günümüzden 460 yıl önce yazılan bu eser gerçekten inanılmazdır. Ama daha inanılmazı ibni Batuta´nın o dönemin dünyasının hemen hemen üçte ikisini sağ salim gezmiş olmasıdır.
    Tümünü Göster
    ···
   tümünü göster