1. 1.
    0
    Hristiyan ve müslüman anlatıları içinde belki de en ilgi çekicisi Yedi Uyurlara ait olanıdır. Hikaye kendi içinde bir gizemi saklamaktadır. Kulağa hoş gelen bu anlatının arkasındaki gerçek neydi?

    Hıristiyanlığın Roma Devleti içine iyice yayılmaya başladığı sıralarda yedi Romalı askerin başından geçen ve “Yedi Uyurlar-Seven Sleepers” olarak bilinen bir anlatı hem Hıristiyanlık ve hem de Müslümanlık inanışlarında ölümden sonra dirilişe örnek olarak anlatılmaktadır. islam dininde “Eshab-ı Kehf – Mağara insanları” olarak bilinen bu efsaneden Kehf süresi söz etmektedir.

    M.S. 67 yılında Efes kentine gelen isa’nın havarilerinden Aziz Paulus, üç buçuk yıl burada Hıristiyanlığı yaymak için mücadele etmiştir. Önceleri Romalı yöneticiler bu dinin yayılmasına aldırış etmemişler ve kendileri için tehlikeli bulmamışlarsa da, gittikçe yaygınlaşması ve kitlelere mal olası Romalıları korkutmaya başlamıştır. 249 yılında başa geçen imparator Decius, devletinin birliğini tehlikede görerek bu yeni dinin taraftarlarına karşı şiddet ve baskı devrini başlatacaktır. Öncelikle bu dini gizli bir örgütleme; devlet birliğini bozmaya yönelik bir suikast girişimi olarak kabul ederek yeni Hıristiyanları ağır bir biçimde cezalandırmak için elinden geleni yapmaya başladı. Artık Roma dininin gereklerinin yerine getirilip getirilmediği sık bir biçimde takip ediliyordu. Bu yükümlülüklerden kaçınanlar derhal cezalandırılıyorlardı. Roma mahkemeleri Hıristiyanları sorgusuz sualsiz yargılayarak mahkum ediyor, işkence uygulamalarına göz yumuluyordu. Bir yandan da Hıristiyanlıktan dönenler “liberlus” denilen bir resmi belge ile bazı ayrıcalıkla tanınarak ödüllendiriliyor ve teşvik ediliyordu.

    işte tam bu sırada Efes kentinde yaşayan altı genç artık dayanılmaz olan bu baskıdan kaçarak dağlara sığınmaya; dinlerinin gereğini olan ibadetlerini burada her türlü baskıdan uzakta gerçekleştirmeye karar verdiler. Bir Ağustos günü kentten gizlice ayrılarak yola koyuldular. Sığınacak bir yer aramaya başladılar. Tam bu sırada karşılarına bir çoban denk geldi. Çobana dertlerini anlattılar. Kendisi de Hıristiyan olmuş ve baskıdan bıkmış olan çoban “- Eğer beni de aranıza alırsanız, bildiğim bir mağara var sizi oraya zütürürüm” dedi. Çobanın yanındaki Kıtmir imindeki köpek de gruba katılarak mağaraya doğru yürümeye başladılar. Ne kadar köpeği kovdularsa da, köpek bir türlü yanlarından ayrılmak istemedi. Böylece yanlarında köpek ile birlikte yedi genç mağaraya ulaştılar.

    Mağarada uykuya daldılar. Böylece imparatorun bir ferman ile ilan ettiği Putperest Kurban törenine katılmaktan kurtulmuşlardı. Ama Romalı askerler de bu arada boş durmayacaklardır. Her ihtimale karşı Hıristiyanlar törenden kaçmasınlar diye gördükleri her mağaranın ağzını taşlarla kapatacaklardır. Böylece uyur halde bulunan gençler ve köpek mağara içerisinde kapalı kalacaklardır.

    Yedi Uyurların ne kadar süre ile mağarada uyur vaziyette kaldıkları bilinmemekle birlikte Kur’anın Kehf süresinin 25 nci ayetinde 309 sene olduğu söylenmektedir. Hıristiyan tradisyonları ise 200 sene uyuduklarını iddia etmektedir.

    Bu süre içinde imparator ölmüş, Hıristiyanlar üzerindeki baskı kalkmış, herkes yeni dini geliştirmenin yollarını armaya başlamıştır. Gençler bir sonbahar günü (27 Temmuz, 3 Ağustos veya 22 Ekim) uyanılar. Kur’anda mağara içinde geçen süre söyle anlatılmaktadır:

    “Bakarsan onları uyanık sanırsın. Halbuki onlar uyumaktadırlar. Biz onları sağ ve sol tarafa çevirir ve döndürürüz. Köpekleri de iki kolunu kapı tarafına uzatmış vaziyettedir”

    Ancak bu görünüş pek doğal olmamalıydı ki, Kur’an mağara içinde korkunç bir manzaranın yaşandığını şu şekilde anlatmaktadır:

    “Eğer onların bu halini görseydin mutlaka onlara sırtını döner, kaçar; onların bu hallerinden dolayı için korku ile dolardı.”

    En sonunda gençler uyanır ve birbirleriyle konuşmaya başlarlar: “ Ne kadar süre burada kaldık” der biri. Diğerleri “bir gün veya daha kısa bir süre” diye cevap verirler. Mağarada kısa bir süre kaldıklarına inana gençler iyice açıkmışlar ve kente inmekten de korkmaktadırlar. Aralarından birini; Yemliha’yı yiyecek alması için kente göndermeye karar verirler. Yemliha elinde üç yüz sene öncesinin parası ile olanlardan habersiz yola çıkar. Yola Hıristiyan hacıları görse bile uyku sersemi onlara kafasını vermez. Ancak kente girerken giriş kapısı üzerindeki haç figürünü görünce, bir gün içinde nasıl olur da bu kadar çok şeyin değişmiş olabileceğine oldukça şaşırır. Ancak kendi açlığı ve arkadaşlarının beklemesi sebebiyle pek inceleme yapmadan doğrudan bir fırına girerek elindeki parayı fırıncıya uzatarak ondan bir ekmek ister. Fırıncı artık tedavülden kalkmış gümüş gibkeye bir bakar “her halde bu adam hazine bulmuş olacak” diyerek etrafı birbirine katar. Hemen üzerinde imparator Decius’un resminin bulunduğu parayı Romalı askerlere zütürür. Polisler Yemliha’yı hazinenin yerini söylemesi için sıkıştırırlar. Yemliha olanlara anlam veremez. Başından geçenleri anlatır. iyice korkuya kapılmış olan genç “Beni imparator Decius’a zütürün, ona her şeyi anlatacağım” der. Çevresindeki şaşkın kalabalık Decius’un iki yüz yıl kadar önce öldüğünü söylerler. Yeni imparator genci heyecanla karşılar, öyküsünü dinler. Yuhanna kilisesinden bir rahibi de beraberlerine alarak imparator, Yemliha ve Efes halkı mağaraya giderler.
    ···
   tümünü göster