/i/Hikaye

Herkesin bir hikayesi var, ya senin hikayen nedir?
    başlık yok! burası bom boş!
  1. 1.
    +30 -19
    edit: bu arada beyler olayların %96 hazır nerdeyse hiç beklemeden okuyacaksınız

    2005 yılında usta birliğine yeni teslim olduğum zamanlar... siirt baykan'da dağ karakollarından biri...

    ilk günde çevre tanıtması, silah/mühimmat teslimi derken hemen aynı gün görev paylaşımı yaptırılmış, yeni gelen askerler ve 1-2 üst devreleri ile bir tim kurulmuştu. bu tim ikiye bölünüp yarısı karakol çevresi mevzilerinde günde üç kere ikişer saat nöbet tutacak, benim de içinde bulunduğum talihsiz diğer yarısı ise karakolu ve çevreyi yüksekten gören, diğer dağların bağlantı güzergahlarının üstünde olan bir tepede pusuya çıkacaktık. akşam saat 19:00'da yürüyüşe çıkılıp saat 20:00'de varılan mevzilerde, sabah 06:00'ya kadar nöbet!!!

    bu pusu denen meret lafın gelişi pusuydu. biri adını öyle koymuş, devreden devreye bu görevin adı pusu olmuştu... neticede hep aynı yere gidiliyor tepedeki sabit mevzilere yerleşiliyordu.
    toplam altı mevzinin isimleri de vardı; uçak savar, yarasa (termal kameranın olduğu mevzi), mg3, parti (rpg 7 mevzisi), hayvan (60'lık havan mevzisi) ve mezarlık!!!

    son bir bilgi olarak, mevziler öyle taştan tuğladan yapılmış, kapısı penceresi olan bir yapı değil; bölgenin eğimli yapısında faydalanılarak toprak kazılarak oluşturulmuş, birkaç kalasla desteklenmiş yığma odunlarla örtülmüş üstleri toprak ile kapatılmış çatılara sahip oyuklar. sadece bir veya iki cephesi açık, gözetlenmesi gereken yere bakıyorlar.

    bu talihsiz kardeşiniz bilin bakalım hangi mevziye düştü. bingo, mezarlık...
    ···
  1. 2.
    +18
    ilk gece, "bu dağ başında mezarlık mı olur, kim bilir neden verdiler bu ismi?" diye düşünürken, mevzinin nispeten kuru olan toprak zemininin üstüne, önceden de aynı amaçla kullanılan bir adet kürklü kaban sermiş, üstüme de iki adet kürklü kaban atmış, leş gibi rutubet ve ıslak odun kokan ortamda üşümemeye çalışıyordum ki ilk sesi duydum..! “güp”

    bu “güp” öyle tok ve sert bir sesti ki kıçımın altı titredi. korkudan değildi bu titreme. resmen fillerin ayak tabanlarıyla çok uzaktaki titreşimleri hissettiği gibi, ben de titreşimleri hissetmiştim kıçımla!!!
    ve bir anda hat safhada artan ve ortalığı saran o kesif koku...
    hayır, ne kadar istesemde altıma sıçmamıştım. ıslak odun ve rutubetle karışık koku tesirini arttırırken bir de şimdi çürümüş hayvan kokusuyla karışmıştı. (ilk şokla, gözlerim kabak çiçeği gibi açılmış, tüm duyularım ile pür dikkat kesildiğim için mi bu kadar ağır hissediyordum kokuyu bilmiyorum)

    tüm bu hadise üç beş saniye içinde olmuş ben silahımı kaptığım gibi mevziden kendimi dışarı atmıştım bile...

    o gece bir daha mevziye giremedim. gece boyu ahmak ıslatan yağmurları çisedi. ne yazık ki mecburi ahmak bendim. hep etrafı dinledim, birkaç şapırtı dışında hiç bir şey duymadım...
    ···
    1. 1.
      +8 -21
      Hikayenin özeti beyler;

      Yağmur şıp şıp şıp
      "pot, pot, pot"
      "göööp, göööp, göööp"
      da da da daaaaaaaaaaaaaaaaa... !!! fatal erör, fitil erörö, fitil fitil erörörörörörö..***##***@@@!!!
      ""civiiiiyyyyk""

      Hikaye bu kadar saçma beyler zaman kaybı aq

      Edit:Cugulayanlar Mezarlık taburundan
      ···
      1. 1.
        +3
        Saol panpa uykum vardı ama bi okuyayım dedim bu kadar saçmaysa yatayım iyi geceler
        ···
      2. 2.
        +1
        beyler okumayın ekşiden çalmış huur cocugu durum fark edilince gibtir oldu gitti
        ···
      3. 3.
        0
        vay huur çocuğu uzun diye bende tam okuyodum eyw panpa zaman kaybı
        ···
      4. 4.
        +1 -1
        benim askerlik anım banka dekontunu askerlik şubesine zütürmekten ibaret olacak. bir avuç yarım akıllıyla 6 ayımı heba edemem xd
        ···
      5. 5.
        0
        inci sözlük yazarları böyle hikaye çalmayı nerden öğrendi
        ···
      6. diğerleri 3
  2. 3.
    +1 -1
    atma ziyaa
    ···
  3. 4.
    +13 -1
    şükür ki sabah olmuştu. hava aydınlanmaya başlarken mevzinin etrafını dolaşmaya başladım.

    ilk dikkatimi çeken irtibat hendeği olmuştu. gece görmemiştim. benim mevzimin 5m arkasından başlayıp 200m uzaklıktaki uçaksavar mevzisine doğru giden, 1.2m - 1.3m derinliğinde bir hendek.
    "dıbına koduğumun binleri" dedim içimden. "işlettiler beni" diye söylenirken hendeğe doğru yaklaşıyordum ki görmeye başladığım şeyleri anlamlandırmak hiç zor olmadı. kemikler... boy boy, sayısız, hendek boyunca...
    hendeğin içine girmeden uçaksavar mevzisine doğru yürümeye başladım. 3-4 metrede bir kafatası vardı. önce hayvan kafataslarını gördüm, daha sonra da insan..! hayvan kafatasları daha çoktu.

    biraz yürüdükten sonra hendek içindeki kemikler azalıp sonunda bitti. arkama doğru dönüp benim meziye baktım. her taraf dikli taş doluydu. şekilsiz oldukları için hiç dikkatimi çekmemişti. en büyüğü 50cm kadar olan, bir düzen içinde, ama adi taştan, bazısı kırık, bildiğin mezar taşları. fakat hiç birinde yazı yok. tüm mevziyi her yönde 50 metre kadar çevreleyen yüzlerce dikili taş..!

    "vay aminyum, şimdi sıçtık"

    daha sonra yönleri dikkatimi çekti. hiç biri islami usul ile gömülmemişti, çok eski olduklarını düşündüm. keşke bu kadar olsaydı... heyecanla hendeğin üstünden atlayıp tepeyi tırmanmaya başladım. dönüp geri geri yürümeye devam ediyor bir taraftan da küfür ediyordum.

    benim mevzi tam ortada olacak şekilde birbirinin içinde 5 çember oluşturuyordu taşlar.

    "aminyum ki ne aminyum"
    ···
  4. 5.
    0
    dönüş yürüyüşü; çömezi olduğum bin sordu. "bir şeyler duydun mu?"
    ···
  5. 6.
    +2
    panpama anını anlat dıbına koyim askerliğini değil
    ···
  6. 7.
    +13
    aşağıya, karakola yürürken aklıma askerden kaçmak dahil her şey geldi. gider gitmez konuşacağım, akşam mı konuşsam, ya beni o mevziden almazlarsa, ya başka şeyler de duyarsam, ya daha fazlası olursa??? vs.

    çömezi olduğum binin sorusuna "hayır" diyerek cevap vermiştim. kimseye de bir şey anlatmadım ki mantıklı bir bahaneyle komutanla konuşayım...

    "komutanım, bir konu arz edebilir miyim?"

    "söyle, ne koyim" dedi bana...

    "beni vermiş olduğunuz mevzi sathı çok bozuk, ayak bileğimde çatlak var, eğitim birliğinde olmuştu. dün defalarca takıldım. sakatlanmaktan korkuyorum. raporum da var"... yalan a.q.

    "merak etme" dedi, "bir kaç gün sonra oradan topukların zütüne vura vura kaçarken hiç bir sakatlığını hissetmeyeceksin... "

    da da da daaaaaaaaaaaaaaaaa... !!! fatal erör, fitil erörö, fitil fitil erörörörörörö..***##***@@@!!!
    ···
  7. 8.
    0
    Sardı felluceli
    ···
  8. 9.
    +10
    noluyo lan burda, güp güp güp ve çığlık...

    neler dönüyor ulan burda diye düşünerek saat 09:00 gibi uyudum, 13:00'da uyandırıldım ve günlük karakol işlerine koyulduk. akşam saat 19:00'da kendimi yine pusu tepesine intikal yolunda buldum. bu sefer yağmur yağmıyordu. tepeye vardığımızda mevzilerimize dağıldık.

    yaklaşık 250 metre yolu yarılamıştım, hava kararmıştı çoktan, karşıdan benim mevzinin silueti belli olmaya başlamıştı. giberim emrini de kuralını da deyip başkasının duyamayacağı kadar uzakta olduğumu düşünerek g3'ümün kurma kolunu çekip tüfeği atışa hazır hale getirdim. sadece emniyet kapalıydı.

    gittikçe yaklaşırken pür dikkat sadece mevziye bakıyordum, sol tarafımdaki hareketliliği fark ettiğimde çok geçti, çok yaklaşmıştı...
    ben "ananı gibem" diye bağırırken, dedemin "torun sigara var mı" cümlesi birbirine karıştı...
    bu sefer altıma sıçmama ramak kalmıştı gerçekten. hayatım boyunca bir insan evladı beni bir daha bu kadar korkutamamıştır onu da belirteyim efenim...

    "be yavşak" dedi, "ne küfür ediyon, görmedin mi açıktan açıktan geliyom" diye bitirdi.
    "farketmedim dede" (devrecilik çok pis birşey bu arada) deyip 5 dal sigara çıkarıp uzattım.
    "korkma oğlum bu kadar, daha neler görücen beya... " derken arkasını dönüp uzaklaşmaya başlamıştı bile.
    "askerliğin de, buranın da, senin de vs." saydırarak mevzime doğru yürüdüm.
    ···
    1. 1.
      -1
      PiÇ YARIDA KESTi ÇALINTIYMIŞ BEYLER OKUMADAN EKSiLEYiN
      ···
  9. 10.
    -2
    Galiba Kürt panpa. Güp ünlemini onlar kullanıyor sanki
    ···
  10. 11.
    +10 -2
    bir kaç saat sürekli dışarıdaydım. yağmur da yağmıyordu. bu sefer rahattım. hep etrafı ve mevziyi dinliyordum. her çıtırtıya pür dikkat kesiliyordum. yağmur yağmadığı için geçen geceye göre çok sessizdi. neredeyse hiç ses çıkmıyordu. onca sessizlik arasında farkettim ki yağmur yağması ne gürültülü bir şeymiş yaf... amma kafa gibiyormuş.

    biraz rahatlamıştım...
    kendimce teselli ediyordum kendimi. geçen gece duyduğum sesin mutlaka bir açıklaması vardı. bana öyle gelmişti. korkumdan sonra hassaslaşan duyularım ve beynim bana koku oyununu oynamıştı vs.

    peki ya sabah gördüklerim. hendek, kemikler, kafatasları, merkezdeki mevzim ve iç içe 5 daire şeklinde mezar taşları... ne olacaktı ki? büyük ihtimal mevzi ilk kurulurken ipnelik olsun diye tam merkeze kurdurmuştu komutanın biri.

    cesaretimi toplayıp içeri girmeye karar verdim. hem silahım doluydu ve hazırdı. önce şöyle bir eğilip içerisini kontrol ettim. yerler hala biraz yaştı. ama girişten baktığımda karşıda olan dün oturduğum yer kuru görünüyordu. mevzinin iki cephesi açık. giriş tarafı ve girişten bakılınca sağ taraf. yani sol ve girişin karşısı kapalı ve toprak...
    içeri girip yine içerde bulunan kürklü kabanların birini altıma serdim ve toprak duvara yaslandım. hava soğuk olduğu için yine iki kabanı üstüme atıp oturmaya ve kafamı sola doğru çevirip hem solumdan dışarısını hem girişten karşısını aynı anda izlemeye başladım. görüş alanımı sadece çatıyı destekleyen bir kalas bozuyordu.

    etrafımı tüm dikkatimle duyabilmek için nefes alırken bile sessiz olmaya çalışıyordum. ve bol bol etrafı kokluyordum garip bir koku var mı diye.

    hiç bir şey olmuyordu. daha da rahatlamıştım. normal hareket etmem gerektiğini düşünüyordum. kendimi kasmadan gayet normal davranmam gerektiğini telkin ediyordum kendime. üstümdeki kabanları sağ tarafa atıp ayağa kalkıp eğilerek dışarı çıktım. (mevzi tavanı 1.5 metre civarı) etrafı kolaçan ettim, mevzi etrafında dolaştım. mevzinin 5 metre arkasından başlayan hendeğin yanına sokuldum, içine baktım. hatta saçma gelecek biliyorum ama her şeyin çok normal olduğunu kendime ispat etmek için içine atlayıverdim. allah belamı versin, tak vardı atladım...
    ···
  11. 12.
    +2 -7
    At yalanı gibeyim inananı
    ···
  12. 13.
    +8 -1
    ayak tabanlarım hendek içinde yere değer değmez öyle yüksek ve tiz bir çığlık duydum ki... !!!
    hendeğe tam başladığı yerden, gidiş yönüne bakarak atlamıştım.
    yere değdiğimde hafif eğilmiş şekilde dosdoğru tünel istikametine bakıyordum ve değer değmez tam karşımdan tünelin ötesinden bir şey çığlık atmıştı. böyle "civiiiiyyyyk" diye 1 saniyelik birşey, tiz ve hırıltılı... yüzüm çığlığın geldiği yöne doğru bakar vaziyette penaltı bekleyen kaleci pozisyonunda öylece kaldım.
    tüfeğim sırtımda çapraz asılı vaziyetteydi. hendeğe atlamadan önce takmıştım.
    tüfek müfek düşünemedim zaten, bir kaç saniyelik afallama ve sıçıklama süresinden sonra can havliyle arkamı dönüp atladığım yere tırmanmaya başladım.

    dün korkudan giremediğim yer, gözüme en güvenli sığınak gibi göründü. en azından sırtımı duvara yaslayarak iki cepheyi karşıma alarak yüz yüze savunacak şekilde kendimi garantiye alabilirdim.
    içeri girdim, tüfeği çıkardım, sırtımı duvara dayadım, yorgan altına saklanan çocuklar gibi iki kabanı üstüme atarak ayaklarımı içine çektim. emniyeti açtım. mermi ağızda bekliyorum a.q.

    yine mevzide gözetleme cephesine ve giriş kısmına bakarak çaprazlama oturuyordum. 1 saat kadar soluksuz böyle geçti. ve o pis yağmur tekrar başladı.

    önce sadece çiseliyordu fakat sonra gitgide hızlandı. artık dışarıdan gelen hiç bir sesi duymuyordum.
    üstü toprak çatıya vuran tok bir hışırtıyla uğuldayan yağmur damlaları, gözetleme tarafındaki kum torbalarından süzülüp yere şıpırdaya şıpırdaya akan sudan başka hiç bir ses yoktu ki!!!

    "güp"

    yine yerden ve kıçımın altından...

    hem korkuyordum hem olmaz böyle şey diye düşünüp avunmaya çalışıyordum.

    bağırdım...

    "noluyo lan burda" ve yere vurdum... üç kere tüm gücümle... "pot, pot, pot"

    ve karşılık geldi...

    "göööp, göööp, göööp"
    ···
  13. 14.
    +9
    ardıma bakmadan mevzi odasına doğru koşmaya başladım... ve çıkar çıkmaz içeriden yine o çığlık!!!

    ""civiiiiyyyyk""

    mevzi odası, tim komutanın içeride keyif yaptığı, sobalı, çay demlenen, radyosu, telsizi olan, yine toprak altında gibimsonik bir yer. tabi unutmadan, duvarda atatürk ve türk bayrağı asılı...

    kapıyı çalmadan bodoslama daldım içeri...

    dedim "ben gidiyorum, giberim yapacağınız askerliği"...

    öhömm, nah dedim..!!!

    dedim ki; "komutanım bir konu arz edebilir miyim?"

    "oğlum" dedi, "dön bakayım topukların kıçına vurmuş mu?"

    artık bildiğinden emin olarak, "komutanım" dedim, "bildiğin gibi değil, durum çok ciddi, ben de karşılık verdim ve cevap verdi."

    "yalnız değilsin" dedi, "bir daha ki sefere buraya gelme, düdüğün var ya, onu öttür, hepimiz orada ne olduğunu biliyoruz, aslında bilmiyoruz ama biliyoruz işte"

    "nasıl" dedim, "yetişemezseniz ne olc... " cümlemi tamamlamadan,

    "görev yerine lan" diye bağırdı.

    tüm gece, emzik gibi düdük ağzımda gezdim durdum, nefes alırken fıyk fıyk ediyordu. hiç öttürmedim.
    öten tek şey korkudan vızık vızık eden kıçımdı...

    bir hafta böyle geçti!!!
    ···
    1. 1.
      +7
      civiyyk diye ses çıkaran ölüyü gibeyim
      ···
  14. 15.
    0
    Yazsana panpa
    ···
  15. 16.
    +7
    hava gitgide soğumuş, gün içinde yağan yağmurun oluşturduğu vıcık vıcık çamur, geceleri ayaklarımızın altında kaskatı olacak kadar donuyordu. zaten türlü ızdıraplar içinde geçen her pusu görevi daha da çekilmez hale geliyordu.

    olaysız geçen bir hafta içerisinde tedirginliğim ilk günlerdeki gibi değildi.
    fakat ben hala mevziye girmiyordum.
    arkadaki irtibat hendeğine ise hiç yaklaşmıyordum.

    8. veya 9. gündü sanırım, ilk defa öğrendim; çok soğuklarda timin diğer yarısı da çevre nöbetini bırakıp pusu yerine çıkıyor, ilk 1 saat iki kişi mevzilerde aynı anda nöbet tutuyor, daha sonra 1'er saat arayla mevzi odasına gidip dönüşümlü olarak ısınıyorlarmış.

    acayip sevinmiştim. mevziye giremediğim için dağ başında rüzgardan korunamayan, zütü başı donan ben, havaların daha da soğuması için allah'a yakarırken buldum kendimi.

    çok yüksek rakımda olduğumuz için sanırım çabuk duydu beni ve aynı akşam timin tamamı pusu tepesine gitmek üzere intikal yoluna çıktık.

    yol dediysem, biraz coğrafyadan bahsedeyim...
    karakol dahil en düz alan, bir basketbol sahasının yarısı kadar olan, her yer kayalık, birbirinin üstüne binen sarp kütlelerle dolu, hiç ağaç olmayan bir yer.
    bırakın ağacı çalı bile yok. sadece kayaların aralarında oluşan toprak kümelerinden çıkan otlar.

    karakol binası şurdaysa, 5 metre yukarıda fırın, onun on metre alt çaprazında kesinlikle duvarları paralel olmayan silahlık, onun çatısının kenarından başka bir kayalığa yaslanmış jeneratör odası, böyle sıkış tepiş, üst üste, alt alta binalar.

    yola çıktığımızda 30 metre düz yürüyüp tırmanmaya başlıyoruz. kimi yerde eller ile tutunarak resmen kaya tırmanışı yapıyoruz. durum bu...
    ···
  16. 17.
    +3
    Bir reserved ı çok görmem değerlenir buralar...

    --spoiler--
    @roadrunneljackalgiben saygılar reis...
    --spoiler--
    ···
    1. 1.
      0
      Ne günlerdi
      ···
    2. 2.
      0
      95 askerlik anımı anlatıyorum..
      ···
  17. 18.
    +9
    gün içinde diğer arkadaşlarla birlikteyken arada konuşulanları duyuyordum.
    her gün mutlaka bir kişi benim ağzımdan da laf almak için tuhaf birşeyler görüp görmediğimi soruyordu.

    ben, komutan hariç hiç kimseyle konu hakkında konuşmamıştım ama karakolda benim dedikodum yapılırken birkaç kere rastladım. yok görmüş, yok duymuş, yok komutan beni elleri ayakları tutulmuş bulmuş, beni ipten almış falan filan... çüş aminyum!!!

    yolda ikili gruplar halinde aramızda en az 50 metre olacak şeklide tırmanıyorduk.
    bir taraftan da devremle muhabbet yapıyoruz.

    "hoca" dedi, " geçen hafta uzaktan çığlık sesi gibi birşeyler duydum. birkaç saat arayla." (bu benim mevziden hendekle bağlı diğer mevzideki eleman)

    içimden "amk. benim zütümü kesecekler, bunlar duymuş gelmemiş" diye sövüyorum.
    "emin misin devrem?" dedim. "rüzgar falan olmasın o"

    "yok" dedi, "bariz çığlıktı"
    "bir de hayvan mevzisine doğru bakarken mevzinin üstünde bir bulut gördüm" dedi, "aynı yerde sabit ama şekil değiştirip duruyordu" diye devam etti. "sadece yükselip alçalıyoldu, belli bir şekli de yoktu."

    "tövbe tövbe" dedim, "oğlum bahsetme böyle şeylerden"
    ulan ben bedensiz varlıklarla irtibata geçmişim, güppede güppede mors alfabesiyle iletişim kurarken altıma sıçıcam, adamlar 200 metreden bulut görmüş, onun havasını atıyor...
    "devre" dedim, "başka birşey duyan gören var mıymış?"

    "mg3'çü mevzide otururken giriş önüne gökten taş düşmüş, karpuz kadarmış" dedi...

    ohaa..! atma amk!!!
    ···
  18. 19.
    0
    Hadi lan rezz
    ···
  19. 20.
    +8
    tırmanış bitmişti. mevzi odasının önünde toplanmış komutanın bizi çiftlere ayırıp "dağılın" demesini bekliyoruz.

    devremle konuştuklarımı düşünüyordum.
    bilirsiniz böyle yerlerde çokça hikayeler anlatılır. hemde abartıla abartıla. ama başıma gelenlerden sonra sorgusuz sualsiz inanmıştım. karpuz hariç!!!

    demek ki herkes garip birşeyler yaşıyordu. ama hepsi farklı farklı. diğerlerinden de öğrenmeye karar vermiştim. yarın ilk iş bu olacaktı.

    derken, "dağılın" komutu ile irkildim. vücudum programlanmışçasına kendiliğinden dönüp mezarlık mevzisine hareket etmeye başlamıştı bile.
    birkaç metre ilerlemiştim ki çiftler halinde olmamız gerektiğini hatırlayarak etrafıma bakındım...
    ···